Kullanıcı Girişi

Kullanıcı girişi yapabilmeniz için kullanıcı adı ve parolaya sahip olmanız gerekmektedir. Üye değilseniz sağdaki bölümden üyelik kaydı gerçekleştirebilirsiniz.

Şifrenizi unuttuysanız sağdaki Yeni Üyelik/Şifremi Unuttum bölümüne sadece email adresinizi giriniz.

Giriş

Giriş Formu

 

Yeni Üyelik/Şifremi Unuttum



..:: Kitapistanbul ::..
Kitap Kültürü Platformu
  •  Reklama dönük eylemlerin sahici sonuçlarının olmayacağını düşünüyorum

1985 yılında Ankara'ya üniversite okumak için geldiğimde ilk görmek istediğim kişi Aylık Dergi editörü Yaşar Kaplan'dı. Yaşar Kaplan, dergideki yazılarından derlediği Demokrasi Risalesi isimli kitabını yazmış, daha sonra bu kitap sakıncalı bulunarak toplatılmıştı. Tabi ki dönemin sıkıyönetim ortamında yazar hakkında dava açılmış ve iki buçuk yıllık bir hapis cezasına da çarptırılmıştı. Aylık Dergiyi ziyaret ettiğimde Yaşar Kaplan'ı bulamadım. Dergi idarehanesinde iki üniversite öğrencisi genç vardı. Bunlardan birisi Metin Özerdi. Metin Bey ile tanışıklığımız o tarihe rastlar. Metin Bey, seksenli yılların dergilerini Anadolu'daki satış yerlerine ulaştıracak bir dağıtım ağı kurduklarını ifade etmişti. Ankara Birleşik Dağıtım bu dergi dağıtım şirketinden doğdu. Bugün Birleşik Dağıtımı tanıyanların pek azı onun bu yönünü hatırlayabilir. Birleşik Dağıtım Kitapevi bu adla ilk olarak Sıhhiye Merkez Pasajının giriş katında, sonra Tuna Caddesindeki Türkiş pasajında faaliyet gösterdi. Türkiş Pasajında iken Metin Özer burayı Muhammed Erbay'a devredip üniversite hazırlık dergiciliği yapmaya başladı. Muhammed bey, kitapevini toplumun tüm kesimlerine hitap edecek tarzda yeniden dizayn etti. Yelpazeyi geniş tuttu. Bugün Tuna Caddesindeki iki dükkânda faaliyetlerine devam ediyor. Ankara'da sadece üniversite öğrencilerinin değil, yazarlardan kitapseverlere herkesin uğrak yeri olma özelliğini sürdürüyor Birleşik Dağıtım Kitapevi. Kitapevinin sahibi Muhammed Erbay'la yayıncılık üzerine sohbet ettik.

Muhammed bey, sizi Ankara’daki kitapseverler tanıyor. Kitapistanbul.com takipçileri için de kendinizi tanıtır mısınız?

1960 yılında Ankara doğumluyum. Gazi Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler İşletme bölümünden mezun oldum. Sonra Birleşik Dağıtım Türkiş pasajının altında iken burada çalışmaya başladım. Metin Özer sahibiydi. Üniversite öğrencisiyken de iyi bir kitap okuyucusuydum. Sonra kitapla ilgili işlerin içinde buldum kendimi diyebilirim.

Orada araya girmek istiyorum müsaadenizle. Birleşik Dağıtım 1980’li yıllarda İstanbul’da bir dağıtım şirketi olarak kurulmuştu. Yayıncıların kitaplarını toplayıp Anadolu’ya dağıtıyordu. Sonra Ankara’da Metin Özer ve arkadaşları dergi dağıtacak başka bir ağ kurmaya karar vermişler, bu ağın adını da Birleşim dağıtım olarak belirlemişlerdi. İstanbul’daki Birleşik Dağıtım ile ortak çalışma kararı alınca şirketin adını Ankara Birleşik Dağıtım olarak değiştirdiler. Muhammed Erbay hangi noktada sürece dâhil oldu?

Birleşik Dağıtım adıyla ilk olarak Sıhhiye merkez pasajında açılmıştı biliyorsunuz. Oradan taşındıktan sonra Türkiş pasajının altına geldi. 1994’ten sonra çalışmaya başladım. Birleşik Dağıtım Ankara’nın çalışanıydım. İlk geldiğimde tamamen dinî içerikli kitaplar satılıyordu. Çok az Cemil Meriç gibi yazarların kitapları vardı. Deposu da tam anlamıyla dinî içerikli yayınlarla doluydu. Ben geldikten sonra okuyucu çevresini gözeterek dinî yayınlar yanında diğer türlere de yer vermeye başladım. Üniversite öğrencilerine dönük kitapları getirttim. O günkü okuyuculara hitap eden kitaplara raflarımızda yer vermeye gayret ettim. Eskiden tür olarak dini kitapların ağırlığı yüzde doksan iken ben bu oranı yüzde kırklara kadar indirmeye çalıştım. Okuyucu kitlesi tek bir kesimden olduğu için onu aşmak için yaptım bunu. Bir şey daha yaptım üniversite öğrencilerine bilgisayarda hesap açtım. Bu hesap üzerinden öğrencilere taksitli kitaplar satıyordum. Taksitli kitap satmaya başlayınca Gazi ve Hacettepe üniversitesi öğrencilerinden çok müşterilerim oldu. Böyle yapınca üniversite çevresinde de tanınmaya başladık. Doksan yedi de şirketi Metin Bey’den devraldım. Onlar kitapevini bırakıp dershanecilik ve dergicilik alanında iş yapmaya başladılar ve bu şekilde burayı da ben devralmış oldum.

Onlar üniversite hazırlık dergiciliği, sınav dergiciliği yapıyorlardı.

Ben geldiğimde yapıyorlardı. Sınav dergisini çıkarıyorlardı. Adından da anlaşılacağı üzere üniversiteye hazırlık işi yapıyorlardı. Ben devraldıktan sonra pasaj sahipleri bizi Türkiş pasajının altındaki yerden çıkarma kararı almışlardı. Biz de yine Tuna caddesindeki Gökkuşağı çayevinin oradaki yeri tutarak iki bin birde oraya taşındık. Aynı uygulamaya orada da devam ettim. Öğrenci geldiğinde taksit yaptım. İki bin birden iki bin on ikiye kadar Gökkuşağı çayevinin bulunduğu yerdeki pasajda kaldık. Ondan sonra da burayı tuttuk. Şimdi burada devam ediyoruz.

Beş yıldır buradasınız. Bir ara sahaflık yaptınız herhalde. Adil Han’da da yeriniz vardı.

Evet, benim bir sahaflık geçmişim vardı. Adil Handaki yeri de sahaflık yapmak için tutmuş olduk. Türkiş pasajında iken toplu bir kitap alımımız olmuştu. Türkçe Sözlük almıştım. Mehmet Doğan’ın biliyorsunuz. Orayı depo olarak kullanmak istiyorduk. Lakin köşe başında geniş bir dükkâna rast gelince de oradaki dükkânı da tuttuk ve önceki sahaflık deneyimimi kullanarak sahaflık yapmaya da başladık. Fakat bu bize bir engel oldu. Ya yeni kitap işine ya da -sahaflık daha ciddi takip gerektiren bir iş olduğu için- sahaflığa ağırlık vermemiz gerekecekti. Yeni kitaplara okuyucu daha fazla ilgi gösterdiğinden bizim sahaflık işi biraz daha geri plana itilmeye başlandı. Sahaflıkta yeni kitaplar getiremezseniz ister istemez verim düşüyor. Eskiden dağıtımcılığımız da olduğu için sahafın yerini dağıtıma çevirmiş olduk. İki sene öncesine kadar oradaki yerimiz durdu. Buraya geldikten sonra biz de son beş sene öncesinde çıkmış sorulardan başlamak üzere sınav yayıncılığına da adım atmış olduk. Özellikle internet üzerinden satışlar başladıktan sonra bizim de dükkân satışlarımız düşmeye başladı. Biz de bu sebepten sınav yayıncılığı üzerine odaklanmış durumdayız. Kültür yayıncılığında kitap sayısı olarak belli bir sayıya ulaşamazsanız işi yapmanız zor. O açıdan yayıncıların çoğu piyasada tutunabilmek için sınav yayıncılığına kayıyor.

Şu an herhalde para kazanan yayıncılar ders kitabı üzerinden kazanıyorlar.

Evet şu anda hem kültür yayıncılığında hem de sınav yayıncılığında okula dönük olarak çalışılıyor. Çok tirajlı yayıncılıktan bahsetmiyorum. Mesela Cemil Meriç okuyan öğrenciler okulda hocaları bunu tavsiye ettikten sonra gelip alıyorlar bu kitapları. Yoksa hocaları kendilerinden böyle bir şey talep etmeden Cemil Meriç okumaya gelmiyorlar. Belki Cemil Meriç’i duyarak onu merak edenler de vardır. Çoğunlukla hoca tavsiye edince gelip alıyor Cemil Meriç’in kitabını. Benim ilk kitapçılık yaptığım yıllara göre kitap okuma oranları çok düştü. Sınav yayıncılığına geçişimiz de bu yüzden oldu.

1980’li yılların üniversite öğrencisiyken biz merak ederdik. Gidip kitap alırdık. Kendimiz gidip arayıp buluyorduk. Bir de o zamanlar çok fazla telif kitap da yoktu. Çeşit olarak da azdı kitaplar.

Benim kitapevini devraldığım zamanlarda kitaplar üç bin beş bin basabiliyordu. Ama bugün ben bir kitabı bin adet bastığım zaman bir senede, iki senede bitiremiyorum. Kültür kitaplarından bahsediyorum. Ancak sınavlar ve okullara dönük bastığımız kitapların ucu açık. Onlar satıyor.

Bir taraftan kitapevi olarak faaliyet gösteriyorsunuz. Bir taraftan yayıncılık yapıyorsunuz. Sınav yayıncılığı haricinde kültür kitabı olarak kaç adet Birleşik Dağıtım yayını bastınız şu ana kadar.

Yetmiş beş civarında kitabım var. Ağırlıklı olarak sosyal bilimler kitapları bunlar. Dinî içerikli kitap sayısı çok azdır.

Herhalde dinî ilimler de sosyal bilimler olmadan çok da anlaşılabilecek bir şey olmaktan çıkmıştır. Bugün ilahiyat fakültelerindeki hocalar da sosyoloji, psikoloji, sosyal psikoloji alanlarında eserleri tavsiye ediyorlar. Öğrencilerine bu alanın eserlerini okutmaya özen gösteriyorlar. Birleşik Dağıtım kitapevi olarak sosyal bilim alanında yayıncılık faaliyeti yürüttüğünüzü söylediniz. Sanat edebiyat yayıncılığı alanına nasıl bakıyorsunuz veya diğer alanlara?

Düşünceye, fikre açılım getirecek kitapları yayınlamak istiyorum ama bu alanda özel çaba göstermek icap ediyor. Bu alanda bize dosya geldiğini söyleyemem.

Gerçi siz 1992 yılında Ahmet Akbulut’un Sahabe Devri Siyasi Hadiselerinin Kelami Problemlere Etkilerini yayınlamıştınız.

Evet o çapta o mikyasta eserleri yayınlamaya devam etmek istiyorum. Fakat dediğim gibi bize bu tür kitap dosyaları pek gelmiyor.

Peki sanat edebiyat yayıncılığı?

Hikâye kitabı basarım. Ancak roman basmak -tanıtımını yapamazsanız- elinizde patlayacak bir şeydir. Üzerinde çok durup tanıtım işiyle de ayrıca ciddi olarak uğraşmanız icap ediyor. Bu alanda isim yapmanız, okuyucuya kendinizi ispat etmeniz gerekiyor. Romanı tanıtmak ve ticari anlamda da devamlığını sağlamak çok zor bir iştir. Bu benim altından kalkabileceğim bir yük değil. Daha önce bu şekilde eser basmış olan Dergâh gibi, Timaş gibi, İz gibi yayınevleri için daha kolay bu tür kitapları basmak ve satışını yapmak.

Herhalde bir de yayınevinin faaliyet gösterdiği alan da önemli. Mesela okuyucu sizi daha çok sosyal bilimler alanındaki yayıncılığınızdan tanıyor. Kültür yayıncılığından başlamış olsaydınız belki bu gün bu tür eserleri yayınlamak sizin için daha kolay olabilirdi.

Bizim ilk bastığımız kitap Arif Ay’ın şiir kitabıydı. Biz bu alana yabancı da değiliz aslında. Şu anda da piyasada tutunabilecek roman ve hikâye kitabı da basabilirim.

1980’li yıllar ve öncesinde bir Aylık dergi, bir Mavera dergisi gibi dergiler vardı. O zamanın gençliği de sanat ve edebiyata değer veriyordu gerçekten.

Bu gün de Hece dergisi, Dergâh dergisi gibi dergiler arkasında güçlü yayınevleri olduğu için ayakta durabiliyorlar. Zarar etse bile yayınevi derginin masraflarını bir şekilde karşılayabilir durumda oluyor. Süreli yayınlarda zarar bir şekilde telafi edilemezse sürdürebilirlik ortadan kalkıyor.

Peki, okur kitlesini soracağım. Sizin başladığınız dönemdeki okur kitlesi ile günümüzdeki okur kitlesi arasında bir kıyaslama yapar mısınız?

Okur kitlesi bizim seksenli, doksanlı yıllardaki okur kitlesinden epeyce farklı. Bugün teknolojinin de gelişmesiyle birlikte cep telefonlarına, bilgisayarlara rağbet artmış durumda. Teknoloji bu kadar gelişti ve fakat okur kitlesindeki nitelik ters orantılı olarak düştü diyebilirim.

Bir de kitapların pdfleri filan internete düşüyor.

Onun da etkisi var. Okusun da pedefeden okusun. Okur kitlesinin niteliği anlamında sorduğunuz için öyle söylüyorum. Velev ki pedefeden okusun amma o da çok düştü. Çoğu gençlere sorun pedefenin ne olduğunu bilmez. Bugün gençler sosyal medyada geziniyor, oyun oynuyor filan. Tüketici bir gençlik var günümüzde. Kullan at olayına döndü kültürel şeyler de. Sosyal medyada okuduğunu okumak sayan bir satırlık, iki satırlık okumalardan bahsediyoruz. Yazı biraz uzunsa çok uzunmuş diye şikâyet ediyorlar. Aynı yurtta kalan öğrenciler masrafları azaltmak için de her biri alınması gereken kitaplardan birisini alıyor ve sonra o kitapları paylaşıyorlar.

Bu iyi bir şey olmalı eğer kitap alıyorlarsa.

İyi bir şey de başka faaliyetlerine para ayırmak için yapıyor bunu. Yoksa parası olmadığından değil.

Kitap da aslında Türkiye’de çok pahalı bir şey olmasa gerek. Sigara ile karşılaştırıldığında bir paket, iki paket sigara parasına iyi bir kitap alabilirsiniz. Sigaraya para vermeyi sorun etmeyenler, konu kitap olunca pahalılığından yakınıyor.

Yok, kesinlikle kitap çok pahalı bir nesne değil. Çayla kıyaslayamam belki ama sigara ile kıyaslandığında kitap lehine bir ucuzluktan bile bahsedebiliriz. İki paket sigara içmese bir ayda o kitaba para verip alıp okusa razıyım. Kitap okuyan sayısı da okuyanların niteliği de çok düştü.

Bir sorum daha olacak. Kültür bakanlığı ile yayıncıların ilişkilerini nasıl değerlendiriyorsunuz? Geçmişi ve günümüzü birlikte kıyas etmek isterseniz neler söyleyebilirsiniz?

Sorunun ikinci kısmından başlayayım. Geçmişi pek bilemem. Bugün ise Kültür bakanlığının düzenleyici bir rolü olması gerekir diye düşünenlerdenim. Lakin Kültür Bakanlığının bu beklentimizi karşıladığını hiç söyleyemem. Şimdi mesela Kültür bakanlığı bazı zamanlar kitap alımı yapıyor. Sene de on kitap yayınlıyorsam bunların birisini alıyor ondan da yüz elli tane alıyor. Bu da yayıncıların hiçbir yarasına merhem olmuyor. Kültür bakanlığının ne düzenleyicilik ne de yönlendiricilik açısından hiçbir katkısı yok.

Peki siyaset kurumu ile bu konuyu hiç görüştünüz mü? Buraya milletvekilleri gelip gidiyor mu?

Bizim bu şekilde bir iletişimimiz olmadı. Lakin daha büyük yayıncıların illaki siyaset kurumu ile de yakından temas kurduklarını ve sorunlarını ilettiklerini biliyorum. Gerçi Kültür Bakanlığı sinemalara, tiyatrolara destek veriyor. Ancak kitap yayıncılarına verdikleri destek kitap alım tarzında oluyor. Bunun da yeterli olduğunu söylemek en azından benim için mümkün değil. Bakanlığa yayınladığım kitaplardan on tanesini verdiysem onlardan da yüz ellişer tane, iki yüzer tane almışlardır. Hiçbir yayıncı Kültür bakanlığı benden kitap alır, ben yayınladığım kitabın üçte birini veya yarısını veririm diye kitap yayınlamaz.

Şimdi mesela Ankara’da çok fazla halk kütüphanesi yok. Kütüphane var da yok gibi bir şey. Kızılay’da Adnan Ötüken var. Millî kütüphaneyi saymıyorum. Halka açık bir kütüphane değil. Üniversite kütüphaneleri, kurum kütüphaneleri var. Onlardan da araştırmacılar yararlanıyor. Mesela Sincan’da üç adet kütüphane var. Birisi daireden bozma bir yerde. Bir diğeri Fatih mahallesinde iki konteyneri bir araya getirip gecekondu kütüphane yapmışlar. Bir de Yenikent’te prefabrik bir yapının içinde bir kütüphane var. Belediyeciler Güngörmüşler konağı yapmakla meşguller. Emekliler gidip orada sohbet edip, çay içiyorlar. Gençler için kütüphane yapalım kaygısını ben de göremiyorum. Sincan’ın nüfusu altı, yedi yüz bin. Buraya adam akıllı bir kütüphane yapılması gerekir diye düşünenlerdenim. Ancak şu ana kadar bu vizyonla hareket eden kimseyi de görmedim. Merkezdeki diğer ilçelerde kütüphane var mı bilmiyorum.

Belediyeler halkla iç içe olan kurumlar. Kültür bakanlığının bir görevini yapamaz diye bir şey yok. Güngörmüşler konağı yapan belediye her halde kütüphane de yapabilir. En azından emeklilerin geleceği yerlere gençlerin de gelmesi için, onların da yararlanacağı kütüphaneler pek ala kurulabilir.

Gelişmenin motoru da herhalde kültürlenmedir. Buna yetkililerimizin sahici ve samimi bir biçimde el atması gerekir. Ben size bize zaman ayırdığınız için çok teşekkür ederim.

Sizin aracılığınızla ben de bir mesaj vermek isterim. Reklama dönük eylemlerin sahici sonuçlarının olmayacağını düşünüyorum. Bir an önce gençlerin doğru bir biçimde kültürlenmesi için sahici adımların atılması gerekir. Sahici adımların atılması, gençlere dokunan onlara kucak açan çalışmaların yapılması icap ediyor.

* http://www.kitapistanbul.com

Toplam Tıklama: 402333 Aktif Ziyaretçi Sayısı: 29
Tüm Hakları Saklıdır. WebMaster:Osman Selvi