Kullanıcı girişi yapabilmeniz için kullanıcı adı ve parolaya sahip olmanız gerekmektedir. Üye değilseniz sağdaki bölümden üyelik kaydı gerçekleştirebilirsiniz.
Şifrenizi unuttuysanız sağdaki Yeni Üyelik/Şifremi Unuttum bölümüne sadece email adresinizi giriniz.
1999 yılıydı sanıyorum. Kitapçılarıyla meşhur Kızılay Zafer Çarşısının yanına bir başka iş hanı daha yapılmıştı. Dükkânlara ise esnaflar geçeli bir ya da iki yıl olmuştu. Üst katlardaki bazı dükkânlar boştu. Büyük çoğunluğu sahaf olan dükkânlar açılmıştı. Bu dükkânlardan birisi de Parantez Kitapeviydi. Ortaklarından birisi kitap dostu Abdurrahman Çakır isminde bir arkadaşımdı. Dükkânda sürekli durmuyordu. Dükkânda sürekli duran Suat isminde, onun yakın bir arkadaşıydı. Suat’la, Abdurrahman sayesinde tanıştık.
Dil Tarih Arkeoloji mezunuydu. Arkeoloji alanında iş bulamayınca sahaflık yapmaya karar vermişti. Kitabı ve okumayı seven bir arkadaştı. Bir anda kaynaştık kendisiyle. İnternet yeni yaygınlaşıyordu. Bilgisayarla muhabbetimizi bildiğinden bir web sitesi istedi benden. Okula bir web sitesi hazırlamıştım. Web siteleri o yıllarda oldukça amatördü. Çoğu statikti. İnteraktif değildi. O zaman ki aklım ve bilgimle “bu böyle olmayacak başka türlü olmalı” diyordum. Veritabanı denilen nesneyle de ilişkim yeniydi. Lakin gücünü hissetmek için veritabanının uzmanı olmak gerekmiyordu. “Bir veritabanı olmalı, biz veriyi o veritabanına koymalıyız, internet sunucuları da onu çözümlemeliler” gibi bir şeyler düşünüyordum.
Bir cumartesi gününün sabahında Ankara’daki evimde bir taraftan kahvaltı yaparken bir taraftan da gazeteye göz gezdiriyordum. Yeni Şafak’ın teknoloji sayfasında Web Veritabanlarıyla Çalışmak diye bir kitabın tanıtımını okuyunca aradığımı bulmuş olmanın sevincini yaşamıştım. Suat’ı aradım. “Bana bu kitabı al, sana web sayfası hazırlayacağım” dedim. Web tasarımı işine başlamam bu şekilde olmuştu.
Suat, bana kitabı aldı, ben de onlara körün el yordamıyla yönünü bulmasına benzer bir tarzda çalışarak bir kitap web sayfası hazırladım. Tabi ki bedava bir sunucuda gerçekleştirdim bunu. Suat bu web adresini kartvizitine de yazdırdı. Web Master ifadesini Türkçeleştirerek Ağ Ustası diye yazdığımı hatırlıyorum.
Bu kitapevine hem kendim gittim, hem de arkadaşlarımı götürdüm. Birçok kitapseveri de tanıdım. Ali Menteşoğlu da bunlardan birisiydi. İyi kitap okuyan, kitapla dostluğu mutluluk sayan insanlardandı. Kitapları üst üste koyup sehpa yaptığımız, bu sehpada çayları yudumlayıp, sohbet ettiğimiz zamanlarda tanımıştım. Onun da bilgisayarla ilişkisi ileri düzeydeydi. Ali, Suat’ın yokluğunda kitapevini idare etmeye başlamıştı.
Suat Kitapevi’ni sonradan devretti. Kitapevinin adı Hazar Kitapevi oldu. Ali de kitap sevdasına yenik düşerek bilgisayarla ilişkisine son verdi. On beş yıldır Hazar Kitapevi ve Adil Han, ondan soruluyor.
Her kitapseverin başına gelebilecek bir şey oldu. Bu sefer sevdiği kadınla arasına yine bu kitapevi girdi ve yollarını ayırdı. Hüzünlü bir ayrılıştı bu. Zaman içinde sızısı hissedilse de kabuk bağlayan bir ayrılış oldu onların ayrılığı. Ali Menteşoğlu, Adil Han’ın merdivenli girişindeki sahaf dükkânında kitap sevdalısı diğer dostlarını beklemeye devam ediyor
Hazar Kitabevi, Sahaf Ali Menteşoğlu ile ropörtaj
Üstadım sizi tanıyalım isterseniz. Gerçi ben sizi daha önceden tanıyordum. İnternette bu konuşmayı okuyacaklar için bir girizgah olsun.
Ben Ali Menteşoğlu. Yaklaşık 15 senedir bu dükkandayım. Önceleri çalışan olarak bulundum bu dükkanda. Şimdi ise dükkânın ortağıyım.
Ben burası Parantez kitabevinde iken sizi tanıyordum.
Evet aslında o zamanlar iyi bir müşteri idim. O müşterilik süreci sonra çalışmaya döndü. Ondan sonra da burada kaldık.
Üniversitede ne okudunuz, nereden mezun oldunuz?
İstatistik mezunuyum ben. Doksanlı yıllarda bilgisayar teknolojilerinde çalıştım bir altı sene kadar. Açıkçası bilgisayardan sıkılmıştım. Şimdi kitapçılıktan da sıkıldım. Üç tane özlemim vardı. Birisi bilgisayar teknolojilerinde çalışmak, diğeri kitapçılık, bir diğeri de balıkçılık. Karadenizli olduğum için balıkçılığa özlemim vardı. Lakin şimdi de balık kalmadı denizde.
Nerelisiniz?
Rizeliyim. Tabi ki benim pek bir alakam kalmadı memleketimle. Aslına bakarsanız ailemle de pek bir bağım kalmadı. Onlar gidip geliyorlar memlekete. Tabi ki yaşlandılar artık.
Ali bey ben bu kitapevini Parantez zamanından beri biliyorum. Seçtiğiniz kitaplar çok özel kitaplar.
Evet Parantez zamanından beri belli bir omurga var. Biz o omurgayı hiç bozmadık aslına bakarsanız. Güzel bir dükkan olduk. Hatta onu biraz daha geliştirdik diyebilirim. Fakat şimdi de kitap meraklısı pek bir müşteri kalmadı. Çok ileri bir ticari beklentimiz yok bizim. Devam ettirebilmek bile belli bir özveri istiyor.
Genelde kitabı seven insanlarda böyle bir eğilim var. Çok fazla ekonomik bir beklenti içine girmiyorlar.
Bekleseniz bile belli bir aşamadan sonra törpüleniyor bu beklentiler. Bir aşamadan sonra zor dayatıyor kendisini. Buradan para kazananlar yok değil. Bir şekilde korsandan filan işi götürüyorlar. Konsan demiyorlar da dijital baskı diyorlar. Aslında aralarında bir mahiyet farkı yok.
Sahaflıktan zengin olan var mı? Biliyor musunuz?
Yok. Ama kitapçılıktan zengin olanları biliyorum tabi ki. Yayıncılar para kazanıyor olmalı. Tabi ki hepsi değil. Yayıncılar, korsancılar, şunlar bunlar.
Geçen hafta Ankara okulundaki arkadaşlarla görüştüm. Onlar da aynı şeyi söylüyorlar. Biz bu işten zengin olmayı düşünmedik. Dört yüz elli kitap yayınlamışlar bu zaman kadar. Onlar da aile geçimini asgari düzeyde sürdürdüklerini söylüyorlar. Dört yüz elli kitap ciddi bir rakam aslında. Batı ülkelerinde bu mikyastaki yayın evleri para kazanıyor olmalı. Ama Türkiye’de maalesef kitap para kazandırmıyor.
Kitaba Türk insanının genetik, biyolojik bir mesafesi var herhalde. Hakikaten olmuyor yani. Bu topraklardan kitaba ilgi duyan, kitabı önemseyen insan çıkmıyor. Dün işte dükkanın önüne ucuz kitaplar koyuyoruz. Beş liralık parti dediğimiz kitaplardan koyuyoruz. Bir hanımefendi geldi. Elinde de bir kitap var. Bizim oradan almış meğerse. Fotokopi var mı diye sordu. Ben de yukarıda dedim. Bunun dedi iki sayfasını çektireceğim dedi. Öğrenci olsa yani kitap da beşyüz liralık kitap filan olsa anlarım. Ben de dedim ki hanımefendi beş liralık kitabın fotokopisi mi olur? Öğrenci mesela fotokopi çektiriyor. Diyelim ki kitap mühendislik kitabı onun on sayfasını çektirecek. Kitap yüz lira. Bunu anlarım. Başıma hiç böyle bir şey gelmemişti. Dün itibarıyla bunu da gördük yani.
Sahaflığa başlamadan önce böyle problemlerle karşılaşacağınızı tahmin ediyor muydunuz?
İnsan tabi ki dışarıdan bakınca meselenin bu kadar ayağa düşebileceğini düşünmüyor. Ama benim bu işe girmem tesadüfî oldu biraz.
Evli misiniz? Çoluk çocuk var mı?
Evli değilim çoluk çocuk da yok. O bakımdan rahatım yani.
Hanım olsaydı sizi muhtemelen başka bir işe yönlendirirdi herhalde.
Ben evliydim. Fakat gelecekle ilgili bir plan yapamadığımdan ayrıldık.
Fıkrayı biliyorsunuz değil mi?
Hangisini?
Senin herif kitaba bulaşmış, sahaflara gidiyormuş deyince yenge hanım tamam demiş. Herifi şimdi kaybettik.
Onunla da aslında burada tanışmıştık. Onun da iyi bir kütüphanesi vardı. Tabi ki evlenince beklentiler değişiyor. Götüremedik. Çocuk olmadığı için bizim ayrılışımız dostça oldu.
Tabi ki her ayrılık hüzünlüdür biraz.
Geçti gitti. Tabi ki üzücü oldu biraz. Amma üzerinden zaman geçince alışıyor insan.
Şimdi siz böyle anlatınca web sitesini ziyaret edeceklerin de içini karartmak istemem. Peki bu işin hiç mi olumlu tarafları yok?
Var tabi ki. Zaman zaman karşılaştığımız harika insanlar da var. Yalnız üzüntümüz bunun ender olması. Tabi ki kitap satılıyor Türkiye’de. Yalnız artık internet üzerinden satılıyor kitaplar. Ama çok popüler kitaplar satılıyor. İlk baskılar ekonomik deyimle override olmuş, aşırı değerli olmuş ilk baskılar özellikle, imzalı kitaplar bazen üç yüz liraya, bazen beş yüze satılıyor. Cemal Süreyya, ikinci yeni şairleri filan. Bazı kitaplarda acayip bir köpük, aşırı fiyatlandırmalar filan var. Belli bir grubun fiyatlarını artırdığı kitaplar.
Kitabın kendisine değil de antika değerine bir teveccüh var o zaman.
Evet çok ilginç. Okuduklarını da zannetmiyorum. Lakin antika değerinden alınıp satılan kitaplar var.
Ama yani antika değerinin oluşması çok ilginç.
İmzalı kitabı anlarım da, ilk baskılara özellikle böyle bir teveccühün olması ilginç. Algı ile ilgili bir şey. Ona böyle bir değer yüklüyor. Öbüründe var, bende de olsun arzusu bu. Mesela bir arzular var, bir de ihtiyaçlar. Ders kitabı bir ihtiyaç mesela.
Peki en çok hangi kitaplar aranıyor sahaflarda?
Kitabın değerini gösteren en önemli gösterge ders kitabı olması. Bu bir roman da olabilir. Bir kağıt parçası da olabilir. En önemli ölçü ders kitabı olması. İyi kitap bir şekilde her zaman satıyor.
İnternette var mısınız?
Varız. Lakin biz bütün kitapları koymuyoruz. Belli kitapları koyuyoruz. Belli periyotlarda yüz yüzeli tane.
Onların durumu nasıl satılıyor mu?
İngilizce kitaplar satılıyor mesela. İnternetten daha çok astral, ezoterik, tasavvufi ama new age tarzı kitaplar satılıyor. Semboller ansiklopedisi bunlardan birisi. Yeni dönem tarih ve mimarlık kitapları satılıyor. Seçme kitap olunca bir şekilde satılıyor. Yurt dışından bile alıyorlar. Mesela Hayat ansiklopedisi, yine onların yayını olan romanlar çok kaliteli yayıncılık ürünleriydi. Kazım Taşkent’in editörlüğünü yaptığı Yapı kredi yayınlarının ilk nüvesi olan kitaplar. Türkiye’de yayıncılık hiç bu kadar kaliteli olmamıştı. Para da var. Bir şekilde satılıyor bu kitaplar. Biriktirenler,hepsini tamamlamaya çalışanlar var. Varlık yayınlarından eski MEB yayınlarından çok güzel kitaplar var. İnsanlar değerlendiriyorlar. Karşılık bulabiliyoruz yani.
Adil Han kitapçıları daha çok hangi günler kalabalık oluyor?
Kış sezonunda hafta sonu ağırlıklı olarak kalabalık oluyor. Ama genel bir cansızlık var. Eskisi kadar kalabalık olmuyor. Hafta sonları, üniversiteler açıldıktan sonra filan kalabalık oluyor.
Siz on beş yıldır buradasınız. Adil Hanı çok iyi biliyorsunuz. Öncesiyle kıyaslarsanız nasıl bir tablo çıkıyor ortaya.
Geçmiş geçmişte kaldığı için daha iyi tabi ki. Eğlenceli ve güzel geliyor. O zamanlarda da sahaflar şikayet ederdi. Türkiye’nin de genel durumuyla alakalı ilgi alaka biraz daha azalmıştır. İnsanlar artık kitabı telefondan, tabletten, kindle’den okuyorlar. Bir çok kitabın pdf biçimini internetten bedava bulmak mümkün.
Bir de evde kitapları koyacak yer de kalmıyor.
Kitap meraklılarının çoğunun deposu filan var. Evde olacak gibi değil yani. Gerçi eskisi kadar kitap konusunda sirkülasyon yok.
Herhalde evlere kitap sokmakla erkekler için biraz zahmetli bir iş. Bir şekilde onun mazeretini bulması lazım. Lakin kadınlara da hak vermek lazım. Kadınlar evi kendisi düzenlemek istiyor genellikle. Evi kendisi çekip çevirmek istiyor. Masaüstünde dağınık duran kitaplar hiçbir kadının hoşuna gitmez. Onu temizlemek isteyecektir. Bu kadar kitabın hepsini okuyor musun diyor, niye aldın diyor.
Bir kadın gazeteci Walter Benjamin’e bu kadar kitabı okudunuz mu diye soru sormuş. Benjamin, hanımefendi kitaplar okumak için değil beraber yaşamak içindir diye meşhur bir söz söylüyor. Kadınlar bu hususu biraz göz ardı ediyorlar.
Erkeklerin kitaba ilgisi ikinci bir aşk gibi oluyor. Hanımların kıskanmasını da anlamak lazım. İkinci aşk kuma demek.
Tabi ki bütün kadınları buna dahil etmek yanlış. Kütüphanesi olan kadınları biliyorum. Her türlü görüş ve düşünceden kitaba farklı bakan kadınları biliyorum. Çok kitap okuyan ve çok birikimli kadınlar var.
Herhalde o kadınlar normal bir kadın değil.
Dünyanın en büyük arızası da bir fark yaratmak herhalde.
Ali bey bu güzel sohbet için size çok teşekkür ediyorum. Zamanınızı aldım. Her nekadar burada zaman bolsa da çok teşekkür ediyorum size.
* www.kitapistanbul.com