Kullanıcı Girişi

Kullanıcı girişi yapabilmeniz için kullanıcı adı ve parolaya sahip olmanız gerekmektedir. Üye değilseniz sağdaki bölümden üyelik kaydı gerçekleştirebilirsiniz.

Şifrenizi unuttuysanız sağdaki Yeni Üyelik/Şifremi Unuttum bölümüne sadece email adresinizi giriniz.

Giriş

Giriş Formu

 

Yeni Üyelik/Şifremi Unuttum



..:: Kitapistanbul ::..
Kitap Kültürü Platformu

Kitabevlerinin Kenarındaydı Gökkuşağı Çayocağı

Yusuf Turan Günaydın

Ankara’da mekânlar tutunamıyor. Tam benimseyip şenlendiriyorsunuz bir mekânı; ya yıkılıyor, veya taşınıp özelliğini yitiriyor. Taşınan mekâna bir daha uğramıyorsunuz. Mekânlar sohbete elverişliliği ile öne çıkarlar zannımca. Her mekânda bu özellik belirmiyor. Zorlamayla da olacak şey değil bu.
Hacı Bayram Velî’nin “iki cihan âresinde yapılır” bulduğu bu şehir tâa o zamanlardan beri bir yapılışlar ve yıkılışlar şehri olmayı sürdürüyor. Temkin, temekkün değil bir telvin ve televvün şehri… 1910’lu yıllardaki Ankara yangınından önce neredeyse biblo gibi bir Anadolu şehri olan Ankara Cumhuriyete kadar belini doğrultamamış. Refik Halit bu yangını ve şehir üzerindeki bozucu tesirini çok güzel anlatmıştır.
Yaşça benden büyükler evvelki örnekleri hatırlayacaklardır. Ben önce Sakarya Çayocağını hatırlıyorum. Bulunduğu bina yıkıldı; ilk gençlik çağımızın bu yarı efsanevî mekânı böylece kayıplara karışmış oldu. Şimdi de yakın civarda bir Sakarya Çayocağı var, ama ocak söndü bir kere…
Ülke Kitabevi, Türkiş Pasajında –biraz da uğramaya çekindiğimiz– bir mekândı ve tam bir entelektüel yatağıydı. Çekinirdik ama ayaklarımız bizi oraya çekerdi sürekli. Ahmet Yaşar Ocak’la, Ali Birinci ile, İlber Ortaylı, merhum Ercüment Kuran ve emsâli zevâtla orada sohbet edebilir ve bu koskoca insanların sevimli yüzleriyle karşılaşırdınız. Mehmet Ağabey [Erdoğan] orada tezgâhtar olarak çalışmaya başlayınca elbette daha sık uğrar olduk. Üstelik Dergâh dergisi de bu mekân mevcutken çıkmaya başlamıştı. Fatih Ağabey [Gökdağ] işiyle çok meşgul görünürdü. Bu sebeple kardeşimin tezi için aramakta olduğumuz Hareket dergisi ‘Mahkeme Özel Sayısı’nı, -hep içinde bulunduğu o meşguliyet hâlinden sıyrılarak- tezgâhın altından aceleyle çıkartıp uzatmasına acayip şaşırmıştım.
Şimdiki Babacan Çayocağı’nın karşısındaki Lokman Hekim de kapanalı çok oluyor. Sanırım bir pastaneden arta kalan ve iki binanın arasındaki boşluk doldurularak oluşturulmuş bu mekân acayip koyu sohbetlerin döndüğü bir mekândı. Ömrü kısa oldu. Onun biraz üstündeki İlhan İlhan Kitabevi, ufacık ucuz kitaplar köşesiyle uğramadan edemediğimiz bir mekândı. Ucuzdu o kitaplar ama kesinlikle sıradan değildi. Kitap kokusuna ezelden âşina İsmail Kasap sayesinde keşfetmiştim orayı. Burada bulduğum ‘bulunmaz’ kitapları [ve tabii fiyatlarını] söz konusu ederek dudak ısırttığım çok arkadaşım olurdu. Yine bina bütünüyle yıkılınca İlhan İlhan öyle bir yere taşındı ki uğra uğrayabilirsen.
Çayının güzelliğiyle Ankara’da yegâne sayılan Girgin Çayevi de el ve ad değiştirip sırra kadem basalı çok oluyor. Buraya sırf çayının güzelliği için uğrardık, çayevinin umumî havası pek de bize göre değildi. Orada yine bir çayevi var galiba…
Ya Harput’a ne demeli? Daha çok Mehmet Aycı’nın beni sürüklediği bu mekân çok yakın bir zamanda bir üst kata taşındı ve özdeşleştiği mekândan koptu. Belini doğrultabileceğinden şüpheliyim.
Şimdi de Gökkuşağı Çayocağı! Zaten bina sahibinin yıllardır çıkartmaya çalıştığı işleticileri buraya kadar direnebildiler demek ki. Selçuk Azmanoğlu’nun ‘yorumsuz’ telefon mesajıyla öğrendiğim bu yıkılışı bekliyordum (Tadilat başlamıştı bile). Gökkuşağı Çayocağı uzun bir süre nazarımızda Birleşik Dağıtım Kitabeviyle özdeşleşmişti. Birleşik’ten alış veriş yapıp hemen oracıkta bir yere ilişivermek hiç de fena olmuyordu. Önce bina sahibiyle anlaşamayan Birleşik terk etti o pasajı. Pasajın hemen kenarındaki daracık sayılabilecek boşluğu değerlendiren mütevazı Çayevi ise direncini bugüne kadar sürdürdü.
Bu mekânlar içinde en çok Gökkuşağı’nda fotoğraf çektirmişiz. Burada başta Rasim Baba [Özdenören] ve merhum Remzi Matur, İsmail Kasap’ın örgütlediği ‘Samsun Ekibi’; Dursun Ali Tökel, Şaban Sağlık, Fikret Uslucan, Cüneyt Issı, hatta Alpay Doğan Yıldız, Ankara Ekibi; Mustafa Tatcı, A. Fuat Bilkan, Mehmet Aycı, Ersin Özarslan, Osman Özbahçe, merhum Necdet Kuru, Şaban Abak, Reşat Kasap, Şimdi Gaziantep’te bulunan Halil İbrahim Arslantürk, İsmail Ağabeyin edebiyatçı öğrencileri Özge Erdağı ve Şirin, son zamanlarda İsmail Çakmak, Selçuk Azmanoğlu, Zeynep, arada bir Ali Murat Ağırbaş, Kadir Can Dilber, belki Osman Selvi, Ankara uğrayışlarında rahmetli Bekir Sami Özbalcı, Asım Gültekin, Mustafa Özçelik, bir kez İbrahim Demirci, Kâmil Büyüker, Uğur Başarmak… bir kısmı tabettirilmiş fotoğraflarda bir kısmı zihnin sanal fotoğrafhanesinde…
Gökkuşağı Çayevi Ankara’nın ‘göreceli’ uzun ömürlü ama tutunamayan mekânlarından biri olarak birçok kişinin hafızasında kalacaktır bir müddet.
Mekânlar tutunamıyorsa ‘mekîn’de bir rahatsızlık vardır diyebilir miyiz? “Şerefü’l-mekân bi’l-mekîn” ise mekânın suçu olamaz; suç ‘mekîn’de galiba…

Toplam Tıklama: 384957 Aktif Ziyaretçi Sayısı: 1
Tüm Hakları Saklıdır. WebMaster:Osman Selvi