Kullanıcı girişi yapabilmeniz için kullanıcı adı ve parolaya sahip olmanız gerekmektedir. Üye değilseniz sağdaki bölümden üyelik kaydı gerçekleştirebilirsiniz.
Şifrenizi unuttuysanız sağdaki Yeni Üyelik/Şifremi Unuttum bölümüne sadece email adresinizi giriniz.
“İmparatorluk’ta Doğan 16 Cumhuriyet Aydını”nı konu alan eser, yıllarca önce TRT için Tunalı’nın hazırladığı “Kültür Penceresi” adlı biyografik belgesel dizinin hazırlıklarından doğmuştur.
Osmanlı son döneminde doğup büyüyen ve ilk tahsilini o dönemde tamamladıktan sonra Cumhuriyete intikal eden nesil, birçok bakımdan özellikli bir nesildir; bir ‘geçiş nesli’dir. Osmanlı İmparatorluğu’nun yıkılış aşamasında bile liselerde gençler Türkçenin dışında Arapça, Farsça ve Fransızcayı öğrenebiliyordu. Okuma-yazma oranı düşük idiyse de okumuş kesim iyi yetişmiş bir nesildi. Zaten ilk Cumhuriyet devrinde de birçok alanda onlar istihdam edildiler.
İşte bu nesilden on altı şahsiyet; Orhan Şaik Gökyay ( s. 16-55); Zeki Ömer Defne (s. 56-79); Ömer Asım Aksoy (s. 80-117); Nadir Nadi (s. 118-143); Sadi Irmak (s. 144-189); Râkım Çalapala (s. 190-217); Tahsin Banguoğlu (s. 219-259); Burhan Arpad (s. 260-289); Halil Vehbi Eralp (s. 290-319); İbrahim Yasa (s. 320-349); Münevver Ayaşlı (s. 350-379); İzzeddin Ökte (s. 380-399); Reşat Kaynar (s. 380-431); İsa Yusuf Alptekin (s. 432-457); Cevad Memduh Altar (s. 458-491); Saadet Çağatay (s. 492-520) seçilerek TRT’nin bir programına konuk edilmişler.
Bu isimlerin hemen hepsi bir şekilde gündemimize girmiştir.
Orhan Şaik’in önce “Bu Vatan Kimin” başlıklı şiiriyle muhatap olmuşuzdur; Zeki Ömer Defne çeşitli şiirleriyle sıkça karşımıza çıkmıştır; benim neslim ilkokul ve lise çağlarında Ömer Asım Aksoy’un İmlâ [Yazım] Kılavuzu’yla yetişmiştir; Nadi Nadi ismi Cumhuriyet gazetesiyle özdeş bir isimdir; Sadi Irmak kimi zaman dünya edebiyatından tercümeleriyle, kimi zaman Türkçe Kur’an başlıklı meâl çalışmasıyla karşımıza çıkabilecek çok yönlü olduğu her hâlinden belli bir tıpçıdır; Râkım Çalapala’nın ilkokul ünite dergilerinde, Türkçe okuma ders kitaplarında şiirlerini okumuştuk; Tansin Banguoğlu, dilciydi ve diğer isimlere nazaran daha akademik ve siyasî bir görünüme sahipti; Burhan Arpad diğerlerine göre daha ‘flu’ bir isim sayılabilirdi; Halil Vehbi Eralp’ı pek tanımamıştık; İbrahim Yasa’yı hakeza; Münevver Ayaşlı hâtırat tadındaki romanlarıyla sık sık karşımıza çıkardı; İzzeddin Ökte’yi tanımıyor ama seyrek aralıklarla ismine rastlıyorduk; Reşat Kaynar ancak tarihle yakından ilgilenenlerin tanıyabileceği bir tarih profesörüydü; İsa Yusuf Alptekin Doğu Türkistan Müslümanlarının çilekeş sözcüsüydü; Cevad Memduh Altar Kültür Bakanlığı yayını olduğu için hemen her lise kütüphanesine girmiş Opera Tarihi adlı kitabıyla gözümüze çarpıp dururdu; Saadet Çağatay biz yaştakilere göre biraz fazla akademik bir isimdi.
İleriki yaşlarda bu isimlerin her biriyle, farklı eğilimlere sahip takipçiler -gelişen ilgi alanları doğrultusunda- daha bir muârefe kesbetmişlerdir mutlaka. Kendi payıma Orhan Şaik Gökyay ve Münevver Ayaşlı ile okuma alanıma giren makale ve eserleri dolayısıyla daha fazla muârefe kesbetmiştim. Bilhassa Gökyay’ın Destursuz Bağa Girenler’i ve tamamen kendine özgü bir tutumla gerçekleştirdiği ‘yayına hazırlama’ çalışmaları tadına doyamadığım metinler olmuştu.
A. Yağmur Tunalı, bir TRT programının yirmi beş dakikalık çerçevesine sığdıramadığı bu zevâtla çok daha geniş konuşmalar yapmış ve bunların ses kayıtlarının da muhafaza edilmesini sağlamış. Yazdığı Giriş’te; kitapta konu edilen şahsiyetlerin 1900-1911 yılları arasında “muazzam Osmanlı coğrafyasının muhtelif bölgelerinde doğdukları”; çocukluklarının uzun harplerin gölgesinde geçtiği; bir kısmının kaybedilen Rumeli coğrafyasından, zorlu bir çabayla ve büyük acılar yaşayarak Anadolu’ya akan neslin çocuklarından olduğu; ilk-orta ve liseyi eski yazıyla okudukları gibi hususları vurguluyor ve sözü ilk Cumhuriyet nesline getiriyor. TRT’deki program ve dolayısıyla kitap için seçilen isimler ayrıca ilk Cumhuriyet devrinde genellikle yurt dışına tahsile gönderilmiş ve sonra tekrar Türkiye’ye dönmüş kimselerdir.
Bu zevât bunca ortak özelliklerine rağmen farklı dünya görüşlerine sahiptirler. Tunalı, “Yer alan isimlerin farklı görüş ve bakışlarının eserin bir zenginliği” olduğunu vurguluyor bu sebeple (s. 11). İsimler tespit edilirken dönemin TRT Belgesel Programlar Müdürü Muhsin Mete’nin önemli katkıları olduğunu; Ömer Asım, İbrahim Yasa ve Nadir Nadi’nin programa sonradan eklendiğini; önceden belirlenen isimlerden Sâmiha Ayverdi ve Yesari Asım Arsoy’la ise birtakım mazeretlerle görüşülemediğini yine Tunalı’nın Giriş’inden öğreniyoruz.
Böyle bir toplam, nereden bakılsa ilgi çekicidir. Münevver Ayaşlı ve Orhan Şaik’le; dil ve edebiyat tutumları, dünya görüşleri farklı gözüken Ömer Asım Aksoy ve Nadir Nadi’yi veya Cevad Memduh’u, röportaj havası içinde bir arada okumak gerçekten ufuk açıcıdır. Diğer isimler için de hakeza aynı şeyleri söyleyebiliriz.
Konuşulan kişilere, hayat hikâyelerini aydınlatacak sorular sorulmuş; aynı zamanda bu alandaki ayrıntılar verilen cevaplara da yansımıştır. Elbette bolca hâtıra nakilleri de bu tür bilgilerle kaynaşmış bir vaziyette yer alıyor. Bu durum hem metni monotonluktan uzaklaştırıyor hem de yakın tarihin belki hiç kayda geçirilmemiş ayrıntılarıyla okuyucuyu yüz yüze getiriyor.
Söz konusu ayrıntılarda -Tunalı’nın da yer yer bahsettiği- birtakım zorluklar sebebiyle bazı zühuller meydana gelmiş olması ise anlayışla karşılanabilir. Dikran Efendi’yle ilgili ayrıntı (s. 354) ile Münevver Ayaşlı’nın ‘Mısırlıoğlu’ (s. 362) değil Ayaşlı Sadullah Paşa oğlu Nusret Sadullah ile evli oluşu gibi hususlar ilk anda göze çarpan zühullerdir…
Artık kaybolan bir nesilden izdüşümler yansıtan Bittiği Yerde Başlar (1. b., İstanbul 2015, 528 s.), burada farklı fikriyattan temsilcilerini izlediğimiz nesilden sonra gelenlerin Osmanlı son devirleriyle ilk Cumhuriyet dönemini daha iyi anlaması yolunda çok önemli bir katkıdır. Bir nesil hayattan çekilirken daha sonraki nesil de hâliyle yaşlanıyor ve onlar da yaşadıkları, yazdıkları, ürettikleriyle birlikte son nefeslerine doğru yol alıyorlar. Dolayısıyla gerek TRT yapımcıları gerekse araştırmacılar, A. Yağmur Tunalı’nın yaptığı gibi günümüzde sağ olan yaşlı nesilden isimler üzerinde benzer çalışmalar yapmalıdırlar. Artık artan teknolojik imkânlarla birlikte bu nesillere ait tanıklıklar sadece yazılı kaynaklara değil görsel-dijital hafızalara da kaydedilmelidir. Böylece hepsi bir öncekiyle bağlantılı nesiller üzerinden aktarılacak bilgi ve görgü birikimi yakın geçmişimizi sağlıklı bir şekilde değerlendirmede gelecek nesillere sağlam ipuçları bırakmış olacaktır.
YUSUF TURAN GÜNAYDIN