Kullanıcı Girişi

Kullanıcı girişi yapabilmeniz için kullanıcı adı ve parolaya sahip olmanız gerekmektedir. Üye değilseniz sağdaki bölümden üyelik kaydı gerçekleştirebilirsiniz.

Şifrenizi unuttuysanız sağdaki Yeni Üyelik/Şifremi Unuttum bölümüne sadece email adresinizi giriniz.

Giriş

Giriş Formu

 

Yeni Üyelik/Şifremi Unuttum



..:: Kitapistanbul ::..
Kitap Kültürü Platformu

Türk İşçi Hareketinin Tarihi

Yusuf Turan Günaydın

Türk sosyo-kültürel yapısı içinde Türk işçi hareketinin değerlendirmesi ve Cumhuriyet Türkiyesinde sendikal hareketi konu alan peşpeşe üç eser yayınlayan Erdinç Yazıcı, Gazi Üniversitesi İİBF Çalışma Ekonomisi ve Endüstri İlişkileri bölümünde öğretim üyesidir. Söz konusu eserleri ise şunlar:
Osmanlı’dan Günümüze Türk İşçi Hareketi; Sendikal Hareket/Yeni Misyon Arayışları; İşçi Liderleri Konuşuyor/Sendikal Perspektif, İlke-Emek Yayınları, 1. basım, Ankara 2004.
Bu üç eserden ilki Türkiye’de işçi hareketini Osmanlı döneminin ilk işçi örgütlenmelerinden itibaren inceleyerek başlıyor. Yalnız konunun can damarlarından biri olan bu bölümden önce yazar, sosyo-kültürel bir olgu olarak Türk işçi hareketini anlamada kısa bir ‘geriplan’ sunuyor okuyucuya ve burada Batı Avrupa’nın endüstri çağına geçişiyle birlikte ortaya çıkan ilk işçi hareketlerine değiniyor.
Doğrusu, her zaman Türk modernleşmesinin yedeğinde düşünülen Türk işçi hareketinin Osmanlı’nın ilk kuruluş döneminden itibaren inceleniyor olması okuyucunun merakını cezbediyor ve günümüz işçi hareketini ve sorunlarını anlamlandırmada bu bilgiler bir temel oluşturuyor.
Eski Türkiye’de iş teşkilâtı denilince birçok okuyucunun aklına hemen Ahîlik örgütü gelecektir. Eserde bu konu ve daha fazlası da var: Osmanlı’nın sosyo-kültürel yapısı içinde çalışma hayatı; tarıma dayalı bir çalışma biçimi olarak toprak işçiliği, Osmanlı’nın toprak düzeni ve iskân politikaları…
Osmanlı’nın esnaf ve zanaatkâr birliklerinin incelendiği bölüm Ahi birliklerinin Anadolu’ya akın eden Türkmen göçerlerin yerleşik düzene geçmesindeki rolüne dikkat çekerek başlıyor. Bu nokta gerçekten önemli; esnaf teşkilâtlarının oluşması için şehir hayatı gerekmektedir ve Ahî birlikleri de ancak böyle bir yapı içinde şekillenebilecektir. Osmanlı’nın kurucuları arasında sayılabilecek Şeyh Edebali’nin bir Ahî olması, Şeyh Mahmud Gazi, Ahî Şemseddin ve oğlu Ahî Hasan ve bunlardan bir müddet sonra da Çandarlı Kara Halil’in Ahî mensupları olarak Osmanlı’nın kuruluşundaki rollerinden bu dönemin iş teşkilâtını şekillendiren etkenler olarak ilk elde söz ediliyor. Bu bölümde Sabri F. Ülgener, Amiran Kurtkan Bilgiseven ve Neşet Çağatay’ın konuyla ilgili çalışmalarını harmanlayan yazar, esnaf teşkilâtları-tasavvuf-Osmanlı etkileşiminde kesin hükümlere ulaşmanın zor olduğuna işaret ediyor. Yazarın Ülgener’den naklen de olsa tüm Anadolu teşkilâtlarında olduğu gibi Ahîlikte de “zanaat erbabı ile tasavvuf ahlâkı arasındaki vazgeçilmez ilişki”ye vurgu yapması, bu hususta söylediklerini sağlam bir temele oturtmasının iyi bir göstergesi sayılabilir. Fakat bu ilişkinin yine Ülgener tarafından “Otoriteye kayıtsız şartsız bağlanış, en ufak bir sıkıntı göstermeden ona kendini terk ediş…” biçiminde yorumlanmasını yazarın fazla irdelemeden yukarıda söz ettiğimiz zorluğa işaretle geçiştirmesi hemen dikkatlere çarpıyor. Ama bu hususta haklı olduğunu düşünmemek elde değil; çünkü Ahîlik konusu, hakkında yapılan bunca araştırmaya rağmen münevverlerimizce hâlâ tam anlamıyla yorumlanabilmiş değildir. Tasavvufî bir öz taşıdığı herkesçe kabul edilmekle birlikte bir tarikat olup olmadığı sürekli tartışılmaktadır. Fütüvvetnâmeler ise Ahîlik hakkındaki birinci dereceden kaynaklar olma özelliğini koruyor. Buna yazar da dikkat çekiyor. Ancak Ahîlik teşkilâtı üzerinde Batı kurumlarının etkisinin biraz fazla vurgulandığını görüyoruz. Oysa Ahîlik üzerinde kökleri Maveraünnehir bölgesine uzanan Gazilik, Fityan ve Çıplaklar gibi iktisadî-dinî teşekküllerin etkisinin daha güçlü olduğu söylenebilir.
Osmanlı sosyo-kültürel sisteminin çözülmeye başlamasıyla Ahîlik teşkilâtı da etkinliğini yitirecektir. Yazıcı, bu çözülmenin Osmanlı’da işçi hareketlerini hazırlayan nedenlere etkisini ortaya koymaya çalışarak bunları iç ve dış nedenler olmak üzere ikiye ayırıyor. Dış nedenler arasında Batıda kapitalizmin gelişmesini ve sömürgeciliğin yayılmasını zikretmesi önemlidir. Osmanlı’nın özellikle duraklama ve gerileme dönemlerinde sosyo-ekonomik yapısı incelenirken önemli üzerinde durulması gereken bir etken olduğunu düşünüyoruz bunun.
Yazıcı, Osmanlı işçi hareketinin doğuşunu XIX. yüzyıl başında Osmanlı ekonomisinin iyice dışa bağımlı bir hâle gelmesiyle başlatıyor ve ilk işçi hareketlerinin yabancı/gayrimüslim sermaye ile Osmanlı hükümetinin çalışanları istismar eden tutumuna bağlı olduğu tespitini yapıyor. Satır aralarından ilk Osmanlı işçi teşkilâtının daha çok bir hayır kurumu özelliği gösteren “Osmanlı Ameleperver Cemiyeti” olduğunu öğreniyoruz. İşçi hareketlerinin güç kazanıp grevlerin başladığı dönem ise 1870-1908 tarihleri arasıdır. Genel kabule göre Beyoğlu telgraf işçilerinin düzenlediği ilk grev (Şubat 1872), Osmanlıda siyasî-hukukî anlamda “işçilik” statüsünün oluşup meşruiyet kazanması (1778), işçilerin bizzat kurduğu ilk dernek olan “Osmanlı Amele Cemiyeti” (1854 ya da 1895) gibi oluşumlar Osmanlı’daki işçi hareketinin ilk önemli kıpırdanışlarıdır.
Türk işçi hareketinin önemli bir evresi de 1908’den Cumhuriyete kadar olan dönemdir. Ağustos-Eylül 1908 döneminin grevler bakımından oldukça yoğun bir dönem olduğu (yaklaşık 50 grev), önceki cemiyetten ayrılan işçilerin kurduğu “Osmanlı Terakki Cemiyeti”, “Mürettibîn-i Osmaniye Cemiyeti”, “Selânik Sosyalist İşçi Federasyonu” (Yahudi yurttaşların kontrolünde), “Sosyalist İşçi Birliği” (Bulgar işçilerin yönetiminde) dönemin işçi hareketlerini belirleyen oluşumlar olarak karşımıza çıkar. Yazıcı’nın vurguladığı gibi bu cemiyetlerde Yahudi-Rum-Bulgar ağırlığı hissediliyor ve işçi-işveren ilişkilerinde azınlık ve yabancı sermaye üstünlüğü görülüyordu. Bu dönemde iktidarı elinde bulunduran İttihat ve Terakki hükümeti söz konusu oluşumlarda tercihini işverenden yana koyar ve Ağustos 1909’da kabul edilen “Tatil-i Eşgal Kanunu”nu yürürlüğe koyar. Bu Kanunla birlikte işçi eylemleri de son bulur.
Tatil-i Eşgal Kanunundan Cumhuriyete uzanan süreçte Türk işçilerinin işi gittikçe zorlaşacak ve İttihat ve Terakki hükümetinin 31 Mart olayının ardından ilân ettiği sıkıyönetimle işçilerin serbest teşkilâtlanabilme imkânı fiilen imkânsızlaşacaktır. Yine de dönemin sosyalist partilerinin işçi hareketine sahip çıkması, işçi hareketlerine siyasî bir içerik kazandıracak ve İstanbul’un işgal altında bulunduğu 1921-1922 yıllarında 1 Mayıs “Amele Bayramı” olarak kutlanacaktır.
Türk işçi hareketinin Cumhuriyet dönemine böyle bir süreçten geçerek geldiğini görüyoruz. Yazıcı, bu dönemi 1923-1946 Tek Parti Dönemi, 1946-1960 Çok Partili Hayata Geçiş Dönemi, 1960-1980 Dönemi olarak üçe ayırdıktan sonra 1980 sonrasını 2000’li yıllarda ortaya çıkan gelişmelere kadar müstakil bir bölümde inceliyor.
Kitabın dördüncü bölümünde değişen Türkiye’de işçi hareketinin yeni gündemi; modern bir kurum olarak sendika ve Türkiye’de bir değişme dinamiği olarak işçi hareketi ele alınıyor.
Türk işçi hareketinin tarihini, kökleri ve bütün gelişmeleriyle birlikte takip edebilmek için Yazıcı’nın kitabı derli toplu bir kaynaktır. İşçi hareketi açısından günümüzü değerlendirmede en zaruri bilgiler ve bunların objektif bir analizi alanında bir başvuru kitabı olan Osmanlı’dan Günümüze Türk İşçi Hareketi, kütüphanelerin ilgili köşesinde kendine yer ayırtmayı hak ediyor.



Toplam Tıklama: 385166 Aktif Ziyaretçi Sayısı: 1
Tüm Hakları Saklıdır. WebMaster:Osman Selvi