Kullanıcı girişi yapabilmeniz için kullanıcı adı ve parolaya sahip olmanız gerekmektedir. Üye değilseniz sağdaki bölümden üyelik kaydı gerçekleştirebilirsiniz.
Şifrenizi unuttuysanız sağdaki Yeni Üyelik/Şifremi Unuttum bölümüne sadece email adresinizi giriniz.
“Merkez ile Taşra Arasında Bir Osmanlı Alimi” alt başlığını taşıyan kitap, yazarı tarafından Almancasından Türkçeye tercüme edilmiş bir çalışma olma özelliği taşıyor. Bunun sebebi kitabın önce Almanya Bochum Ruhr Üniversitesi Filoloji Fakültesinde tez olarak hazırlanmış (2004) ve Almanca olarak basılmış (2005) olmasıdır.
Eserleriyle etkili olmuş, okunmuş, yararlanılmış bir âlim olarak Hâdimî üzerine şimdiye kadar birçok geniş çaplı çalışma yapılmış olmalıydı. Görebildiğimiz kadarıyla eserlerinden bir kısmının Türkçeye tercüme edilmiş olması dışında, ancak hakkında yazılmış titizlikle hazırlanmış olmaktan uzak görünen birkaç kitap ve birkaç makaleden söz edilebilir. Berîka adlı ünlü kitabı, ifrat ve tefrit noktalarının tam ortasındaki itidal tavrını esas alması sebebiyle uzun süre dinî konularda fetva ve başvuru kaynağı olarak kullanılmıştır. Eser, çok da uzak olmayan bir zamanda bütünüyle Türkçeye tercüme edilmişti.
Sarıkaya’nın çalışması da öncelikle Hâdimî’nin ifrat ve tefrit noktalarından uzak tutumunu belirginleştiriyor. Araştırmacının, Hâdimî’ye ait eserlerden verdiği örnekler bu hususta yeterli bir izlenim oluşturuyor. Hâdimî’nin bu tavrı, tasavvufla fıkhı mezceden tutumunun bir sonucudur. Dolayısıyla Sarıkaya’nın başlıkta öne çıkardığı gibi Hâdimî’nin “Merkez ile taşra arasında” bir âlim olmasından çok fakih kimliğiyle sûfî kimliğini birleştiren yönü dikkat çekicidir bize kalırsa. O, bu açıdan bakıldığında tam bir Gazâlî takipçisidir diyebiliriz.
Tam da bu noktada kitabın dördüncü bölümü olan “Hadimî’nin Eserlerinde Kelâm, Fıkıh ve Tasavvuf” başlıklı bölümüne bakmak gerekir. Bu üç İslâmî ilim dalının Hâdimî söz konusu olduğunda bir arada ele alınması kaçınılmaz bir şeydir. Onun kelâm ve fıkıh konularındaki yorumlarının tasavvufî bakış açısıyla çok yakından ilintili olduğu rahatlıkla söylenebilir. Burada okuyucu Hâdimî’nin tasavvufla ilgisinin boyutlarını öğrenmek isteyecektir. Bunun için kitabın “Sufi ve Nakşi Şeyhi Olarak Hâdimî” başlıklı bir alt bölümüne bakılması gerekiyor (s. 98-103). Bu husus ayrıca “Hâdimî’nin Soyu ve Ailesi” başlıklı birinci bölümde Hâdimî’nin babası Mustafa Efendi’nin tasavvufî silsilesinin verildiği (s. 41-45) bir bölümcükle de desteklenebilir.
Araştırmanın kaynaklarının tanıtılıp açıklandığı bölümde yer alan ‘biyografik, hagiografik ve bibliyografik malzeme’nin -biri hariç- hemen her kütüphanede bulunabilecek kolayca ulaşılabilir kaynaklardan oluşması şaşırtıcıdır diyebiliriz. Daha da şaşırtıcısı, bir kısmının asılları Osmanlıca olan bu tür kaynakların, güvenilirliği şüpheli sadeleştirilmiş metinlerinden yararlanılmış olmasıdır. Bursalı Mehmed Tahir’in Ali Fikri Yavuz-İsmail Özmen tarafından sadeleştirilen ve Şeyh Bedreddin bölümünde olduğu gibi kitabın aslında yer almayan bir kısım eklerin kitabın aslındanmış izlenimi verilerek yerleştirilmiş metni, Sarıkaya’nın çalışmasına yakışmıyor. Yine araştırmacı Sicill-i Osmânî’nin 1996’da sadeleştirilerek yayınlanmış metnini esas alıyor ki, bu eserin hemen hemen aynı yıllarda yayınlanan çevrimyazı metnini değil de sadeleştirilmiş metnini kullanmış olması kaynak kullanımı konusunda bir tür savrukluktur. “Kaynakça”sında “Arap Harfli Kaynaklar” yan başlıklı uzunca bir liste bulunan kitapta bu durum doğrusu garip kaçıyor. Geriye dişe dokunur bir kaynak olarak İSAM Kütüphanesinde bulunan ve ‘ağırlıklı olarak’ (s. 19) Hâdimî’nin biyografisini veren yazma bir belge kalıyor. Böyle ciddî görünümlü bir çalışmada gerek Osmanlı Müellifleri’nin, gerekse Sicill’in asıl nüshalarının kullanılması gerekirdi. Oysa araştırmacı kendisinden önce yazılan Hâdimî biyografilerini ‘bilimsel’ bulmuyor ve hep birbirinin tekrarı bilgilerden oluştuğunu ileri sürüyor. Kendisi de -ayrıntılı bir biçimde gösterdiği üzere- herkesin kullandığı kaynakları kullanıyor ve çok da farklı bir Hâdimî biyografisi ortaya koymuş gözükmüyor. Araştırmacı, kullandığı arşiv belgelerinin ise “Özellikle cami, medrese, tekke, kütüphane gibi kurumları ele alırken (…)” istifade ettiği belgeler olduğunu vurguluyor. Dolayısıyla bunların Hâdimî’nin biyografik olmaktan çok moral veya ilmî portresini ortaya koyarken kullandığı belgeler olduğunu anlıyoruz. Elbette bu noktada “Kaynakça”da da gösterilen birçok arşiv belgesini kullanmış olmasına dikkat çekmek gerekir.
Biyografik kaynakların kullandığı neşirleri belirttiğimiz evsafta olsa da hemen teslim etmeliyiz ki, araştırmacı konuyla ilgili ayrıntılar hususunda oldukça dikkatlidir ve yakaladığı bu gibi ayrıntıları genişletmeyi hiç ihmal etmiyor. Bu yönüyle Sarıkaya’nın araştırmasındaki biyografik bölüm mevcut Hâdimî biyografileri içinde en ayrıntılısıdır.
Sarıkaya’nın çalışmasında göze çarpan küçük bazı dikkatsizlikleri de bu vesileyle zikretmek gerekiyor:
-Ali Gülden’in Hâdimî’nin vahdet-i vücûdla ilgili eserini esas alan Yüksek Lisans Tezi, metinde “lisans tezi” (s. 241), dipnot ve kaynakçada “Doktora Tezi” olarak gösterilmiş.
-Dördüncü Bölümün 114. dipnotundan kolayca fark edileceği üzere dipnotlarda kayma söz konusudur (s. 267).
-Araştırmacının sandığı gibi Abdulkadir Akçiçek, Hâdimî’nin Risâletü’l-Besmele’sini bütünüyle Türkçeye tercüme etmemiştir (s. 267). Akçiçek on dokuz bölümlük bu eserin sadece “tasavvufî açıdan Besmele” bölümünü tercüme etmiştir.
-Yine araştırmacı, Besmele Risalesi’ni İslâmî ilimler içinde herhangi bir türe sokamamıştır (s. 114). Besmele Kur’an’da yer aldığına göre bu eseri bir tefsir çalışması sayabilirdi.
Bütün bunlara rağmen Merkez ile Taşra Arasında Bir Osmanlı Âlimi Ebu Said el-Hâdimî (1. b., İstanbul 2008, 351 s.) uzun süre aşılamayacak bir çalışmadır. Burada ağırlıklı olarak ilk anda göze çarpan bir kısım eksikliklerden söz edilmişse de, bütün bunlar eserde ortaya konulan araştırma çabasını ve ayrıntılar konusundaki titizliği gölgelemez. Artık elimizde Hâdimî’yle ilgili sağlam bir çalışma bulunuyor. Bu durumda Hâdimî çalışmalarının ivme kazanması ve onu bir sûfî olarak ele alan çok daha geniş yeni çalışmaların yapılması beklenir.